Merhaba sevgili dostlar!

Geçen hafta bir yazımızda çocuklarımızın ilk göz ağrılarımızın okula ilk adımlarını atmaları üzerinde durmuştuk (https://www.siirtmanset.com/okul-ilk-ayrilik-araya-ilk-mesafe-koyusun-adresi). Son söyleyeceğimizi ilk söylemiştik: İş olacağına varıyor diye.

Peki, ebeveyn olarak biz neresinde duruyoruz bu işin?

Eğitim işinin, okul işinin…

Çocuğumuzun okula başlaması demek bizim için de zorlu bir sürecin başlaması demektir aslında. Onun yaşam mücadelesine ev dışında destek vermeye başlama vaktinin geldiği andayız demek. Çocuğumuz sınıf atladıkça bizim de onunla sınıf atlayıp kendimizi ona göre yenilemek durumunda olmamız demek. 

Okul, sosyal çevre her ne kadar yükümüzü alıp evladımıza akademik başarı ve yaşam becerisi veriyorsa da bizim sorumluluğumuzun bittiği anlamına gelmez. Biz her an ve şartta evladımızın yanında yol yürümeliyiz. 

Nasıl mı?

İyi bir okul ve aile işbirliği ile.

Okulda yaşlananlar bizden bağımsız olmamalıdır. Bizim öğretilerimiz de okuldaki yaşantıyı destekleyecek mahiyette olmalıdır. Okul bizden biz okuldan kopuk olmamalıyız. Herhangi bir kopukluğun maliyeti yüksek olur ve evladımıza mal olur. Bu yüzden bu gerçeği hiçbir zaman unutmamalıyız. 

Peki, bunun ölçüsü var mı?

Ebeveyn olarak okulun işine ne kadar karışabiliriz ya da tam tersi paydaşımız olan öğretmenler ve idareciler bize ne kadar karışabilir. Bu mesele belki de en önemli meselemizdir.

Bazen anne baba olarak sınıfın işleyişine, öğretmenin ders anlatımına, sınıfta yaşanan olaylara müdahale etmek isteriz. Çünkü orada evladımız var. Doğrudur da, evladımız orada. Ama sadece bizim değil birçok kişinin evladı var.

Düşünsenize, 40-50 kişilik sınıflarda veli olarak bizlerin sınıfın işleyişine müdahil olmuşuz. Sınıfta yapılacakları sıralamaya başlamışız. Bu yapılmalı, bu yapılmamalı, az oldu, çok oldu…

Neye göre?

Kime göre?

Herhalde çocuğumuza göre, yoksa diğer çocukları ben nerden bilirim ki… İşte bütün mesele bu. Biz okulla beraber çocuğumuzu merkeze koymaktan vazgeçmeliyiz. Bu durum çocuğumuzun iyiliği içindir sevgili dostlar.

Biriciğimiz, prensesimiz, prensimiz birden okulda bu sıfatlarını kaybedip şu sınıfın şu numaralı öğrencisi oluveriyor. Hoşumuza gitmez ilk zamanlarda ama zaman bizi de değiştirip dönüştürüyor. Zaman bize de ders vermeye devam ediyor.

Ve diyor ki:

Sevgili anne babalar!

Çocuğunuz artık yaşam denilen mücadelenin bir parçası oldu. Bırak yaşamdaki rolünü oynasın. Rolünü beğenmeyebilir, rol çatışması yaşayabilir, kabuğuna çekilmek isteyebilir. Bunların hepsi olağandır, bırak çocuğun yaşasın bunları. Sen ebeveyn olarak rolünü iyi ifa etmesi için ona ne kadar destek veriyorsun ona bak.

İşte aile bu noktada kendisine biçilen rolün hakkını vermeye başlar. Eğitimin paydaşı olarak gerekenleri kararında yaparak başlar. Kendisine biçilen rolün dışına çıkmadan yapar. Çocuğun rolünü kapmadan yapar. Öğretmenin rolünü es geçmeden yapar. Kendi rolünün hakkını vererek yapar.

Benden bize yol alarak yapar. Artık ebeveyn olarak çocuğunun da bir birey olduğunu ve bu bireyin yaşamında başka bireylerin de olacağını kabul ederek yapar. Her şeyi ve her anı kendisine bağlamadan yapar. Yeri geldi mi sahneyi başkalarına devrederek yapar.

Herkes rolünün hakkını vermeyi başardığında diğer rollere karışmaya gerek kalmayacaktır.

Öğretmen öğretmen olmalı, veli veli olmalı, idareci idareci olmalı ki çocuklarımız da çocuk olsun…