Kabineler hükümetlerin aynasıdır. Kurumlar da hükümetin yereldeki/taşralardaki ayağıdır.
Detaylı seçim değerlendirmemizi ileriki günlere bırakarak, öncelikle yeni kurulan kabinenin ekonomi ağırlıklı, adalet ve liyakatin hayatımızın her alanına yayıldığı Cumhuriyet'in ikinci yüz yıl vizyonuna yakışır bir dönem olması arzusuyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı bir kez daha kutluyoruz.
Kabineler hükümetlerin aynasıdır. Kurumlar da hükümetin yereldeki/taşralardaki ayağıdır. Ve her hükümet kurulduğunda birkaç istisna dışında kabineler de yenileniyor. Bu, taze bir fidan gibi, her gün yeni bir güne uyanmaya benziyor.
Ama durum yerellerde farklı işliyor. Uzun yıllar işgal edilen makamlar. Türkiye'nin gelişmeye rağmen yerinde sayan bir Siirt. Ülkenin en genç ve en yoğun işsizliğin olduğu ilk üç şehirden biri.
Ama bundan Ankara'nın haberi bile yok. Yeni kurulan kabinenin hiç haberi olmayabilir.
Kabineler tıpkı trenin lokomotifleri gibidir, kurumlar da vagonları. Bir lokomotif durmak için vagonları durdurur. Çünkü onu sürükleyen vagonlardır. Siirt'te vagon görevi gören kurumlar lokomotifi rahatsız etmezse, sürekli projeler, sürekli öneriler sunmazsa Ankara her şey güllük gülistanlık diyecek. Ya ne desin?
Oysa ilimizdeki kurumlardan her gün yeni bir güne uyanan bahar gibi gençlerin önünü açmasını, işsizlerin çalışmak umuduyla büyük kentlere gitmesini engelleyecek, yeni beyinler genç cevherlere kendilerini kanıtlayacak fırsatlar sunmasını, projeler üretmesini beklerdik. Ve onların dahi müdürleri olmasını isterdik.
Kurum müdürleri vizyoner olmalı. Tıpkı makinist gibi halkın ne istediğini bilmelidir. Kurum müdürleri aslında iyi bir danışmandır. Birkaç yatırımcıya muhtaç bu kentin gelişmesi için Valisine, milletvekiline, belediye başkanına aklıyla bilgisiyle yol göstermeli, projeleriyle destek sunmalıdır.
Raylar Cumhuriyetin kuruluşundan beri döşenmiş. O zaman lüx ışığında saatlerce telefon sırası bekleyen, telgrafla haberleşen kurum müdürleri aynı rayların üzerinde başardılar çok şeyi. Hem de sırtları kamburlaşıp belleri büküldü.
Nasıl mı? Çünkü her kurum müdürü toplantılarda boy göstermekten ziyade kendi çocukları için çalışır gibi canhıraş çalıştı. Düşünsenize telgraf haberleşmesiyle demiryolu Kurtalan'a kadar geldi. Şimdiki imkânlar olsa neler yapmazlardı. Çantaları kollarında her hafta Ankara'da… İnnallah dedirtecek kadar yorarlardı merkezi, onaylatırlardı projelerini.
Dedik ya kurumlar trenin vagonlarıdır. Vagonlar ağırlaşırsa tren yavaşlar. Lokomotifi rahatsız edecek kadar zorlamamız lazım. Derdimizi sesimize katarak, hakkımız olanı almak için gerekirse yalvararak, Ankara'ya "Siirt'te ne bu kargaşa, kafamızı şişirdiler, bir bakıverin" dedirtene kadar.
İşte yine bir dönem ve yine bir fırsat. Ama bu kez cumhuriyetin ikinci yüz yılı. O zamanın lüx ışığı-bugünün akıl ve bilimi. Ama öncesinde kurumlarda liyakati esas almalıyız. O zaman başaracağız.